Uganda’da bulunan Murchison Şelalesi Milli Parkı, timsahlar, su aygırları, aslan ve leoparlar, filler gibi birçok tehlikeli vahşi hayvana ev sahipliği yapıyor. 21 yaşındaki Hollandalı tıp öğrencisi Sophia Koetsier, 2015 yılının sonbaharında gizemli bir biçimde ortadan kaybolduğunda da yetkili makamlar bir hayvan saldırısı ihtimali üzerinde durdu.
Ancak Uganda Suç Soruşturmaları Direktörlüğü’nün (CID) yeniden açtığı dosyaya ilişkin yeni deliller, Sophia’nın bir timsahın ya da leoparın değil bir insanın kurbanı olmuş olabileceğine işaret ediyor.
Sophia’nın annesi Marije Slijkerman, bu yeni ayrıntılar ışığında The Daily Beast’e yaptığı açıklamada, “İçimden bir his bu işte bir bit yeniği olduğunu söylüyordu. O his bugüne kadar gücünü hiç kaybetmedi” dedi.
Slijkerman son 8 yılı kızının kayboluşuyla ilgili sorulara yanıt aramakla geçirdi. Nihayet bu yıl başlarında ulaştığı kritik bir tanık, Slijkerman’ı ipuçlarına götüren kilidi açan anahtar oldu. Slijkerman mücadelesinin sürdüğünü belirterek, “Ne kadar zor olursa olsun savaşmaya devam edeceğim. Kızımın nerede olduğunu ve başına ne geldiğini bulana kadar elimden geleni yapmaya devam edeceğim” dedi.
Peki Sophia’ya ne oldu? Dilerseniz önce yaşananları hatırlayalım, sonra da gelişmeleri aktaralım…
NİL NEHRİ YAKINLARINDA BİR ÖĞRENCİ MERKEZİNDEN KAYBOLDU
Sophia Koetsier son görüldüğünde Uganda Vahşi Yaşam İdaresi’nin (UWA) öğrenci merkezi olarak kullanılan, küçük kulübelerin yakınındaydı. Merkez, Nil Nehri’nin Albert Gölü’ne dökülen kolunun birkaç yüz metre uzağındaki bir toprak yolun üzerinde ormanlık bir alanda yer alıyordu. Sophia ve iki arkadaşı, ırmağı ve milli parka ismini veren şelaleyi ziyaret etmek için buraya gelmişti. Hep birlikte geceyi UWA merkezinde geçireceklerdi.
Takvimler 28 Ekim’i gösteriyordu. UWA çalışanlarından biri Sophia’yı saat 18.30 sularında hava kararırken kamp tuvaletinin yakınlarında gördü. Elinde içine topladığı çöpleri doldurduğu bir su şişesi vardı ve nehre giden yolu arıyordu. O dakikadan sonra bir daha Sophia’yı gören olmadı.
Diğer öğrenciler genç kadının kayıp olduğunu fark edince, ufak bir grup halinde aramaya çıkıldı. Nehir yolunu yarılayan grup saat 20.00 civarında kampa geri döndü. Karanlık çöktüğü için aramaya sabaha kadar ara verildi.
ÖNCE SU ŞİŞESİ, ERTESİ GÜN DE GİYSİLERİ BULUNDU
Ertesi sabah yeniden başlayan çalışmalar kapsamında saat 9.00 civarında nehir kıyısı yakınlarında Sophia’nın su şişesi bulundu. O gün başka bir delil elde edilemedi. Ama aramalar ertesi gün de devam etti. Saat 11.00 gibi Sophia’nın giysileri ve kişisel eşyaları bulundu. Bunlar arasında Sophia’nın Kampala’dan aldığı küçük el çantası da vardı ancak çanta tamamen boştu. Botlarının bir tekiyle diğer tekinin iç tabanı, güneş gözlükleri ve yarısı yırtılmış 1000 şilinlik bir banknot da bulunan diğer eşyalardı.
Bunlar Sophia’nın son görüldüğü noktaya 10-15 dakikalık bir yürüme mesafesinde, 45 metrelik bir alana dağılmıştı. Daha da tuhaf olan ilk gün su şişesinin bulunduğu noktayla bu eşyaların bulunduğu yer arasında 6-7 metre olmasıydı. Ama nedense arama ekipleri nedense o sırada eşyaları fark etmemişti.
Dahası Sophia’nın iç çamaşırı ve pantolonunun parçaları, ağaçların dallarına takılı halde bulunmuştu. Anne Marije Slijkerman için bütün bunlar dikkat çekiciydi. İlk aramada su şişesi bulunduktan sonra birilerinin bu eşyaları ağaçlara yerleştirmiş olmasından şüphelenen Slijkerman, “Orada Sophia’nın izini görmedim. Bu eşyalar kesinlikle bir başkası tarafından oraya yerleştirilmişti. Çok garip ve gerçek dışıydı” dedi.
Sophia ve annesi Marije Slijkerman
KEYFİ YERİNDEYDİ, İNSANLARLA İLİŞKİLERİ ÇOK İYİYDİ
Sophia ve kendisi gibi tıp öğrencisi olan iki kadın arkadaşı, Uganda’nın başkenti Kampala’da bulunan Lubaga Hastanesi’ndeki stajyerlik süreçlerini bir safari macerasıyla noktalamak için Murchison Şelalesi’ndeydi. Üçü de sekiz hafta boyunca rutin ameliyatlarda asistanlık yapmış, doğumlara girmiş ve yerel kültürle haşır neşir olmuştu.
Çevresindekilere göre, Sophia, Uganda’daki hayata kolayca uyum sağlamış ve hastanede herkese kendini sevdirmişti. Karizmatik, sosyal, konuşkan, neşeli, ne istediğini bilen, yetenekli bir genç kadındı. Öğrenmeye çok açıktı. Uganda’nın resmi dili olan İngilizceyi de gayet iyi konuşuyordu. Üstelik burada kaldığı 8 hafta boyunca birçok geziye çıkmış, ülkeyi gayet iyi tanımıştı.
Bu süreçte ailesine düzenli olarak e-postalar gönderiyordu. Bu e-postalarda Uganda’daki hayatını anlatıyor, ülkenin kültürüne dair öğrendiklerini ailesine aktarıyordu. Ugandalı arkadaşları kendisine sabah güneşi anlamına gelen “Nagijobe” lakabını takmıştı.
Sophia, doktorluk eğitimini çok ciddiye alıyor, iş etiğinden vazgeçmiyor, hastalarla yakından ilgileniyordu. Sosyal hayatı da çok iyi gibiydi. E-postalarında evde birlikte kaldığı herkesle çok iyi anlaştığını, her akşam birlikte film izleyip oyunlar oynayarak, spor yaparak eğlendiklerini belirten Sophia, stajı bittikten sonra da Afrika’da kalmayı, tropikal hastalıklar uzmanı olarak Uganda’ya geri dönmeyi istediğini yazıyor, “Çünkü buradaki yaşam tarzına ve alışkanlıklara âşık oldum” diyordu.
HAYVAN SALDIRISI AÇIKLAMASI KAFALARI KURCALADI
Sophia ortadan kaybolduktan sonra resmî makamlardan yapılan ilk açıklamalarda, genç kızın bir hayvan saldırısına uğradığı söylendi. Ancak bu açıklama birçok kişiye olası gelmiyordu.
Örneğin olay yerinde çekilen fotoğraflarda Sophia’nın pantolonundan yırtılmış şerit şeklindeki parçalar dikkat çekiyordu. Bunlar yaprakların ve kütüklerin üzerine herkesin görebileceği şekilde yerleştirilmiş, bazıları da nehir kıyısındaki ağaçların dallarına bağlanmıştı. İç çamaşırının durumu daha da şüphe uyandırıcıydı. Sophia’nın külotu yaklaşık 5 metre yükseklikteki bir dala takılmıştı. Sophia’nın kaybolduğu gecenin karanlığı düşünüldüğünde, külotu bu dala takmak imkânsıza yakın bir hareketti.
Dahası bulunan eşyaların hiçbirinin üzerinde kan izi yoktu. Bu da hayvan saldırısı ihtimalini boşa düşürüyordu.
Murchison Şelalesi Milli Parkı’nın korucularından Henry Buzu, Hollanda’da yayınlanan Break Free isimli televizyon programına verdiği röportajda, hayvan saldırısına dair en ufak bir delil olmadığını belirtmiş ve “Hayvanlar tarafından yenmiş olsaydı, karada işaretlerini görürdük. Bazı parçaları kalırdı” demişti. Buzu öğrenci merkezine ilk kez gelen birinin alacakaranlıkta kendi kendine ırmağı bulmasının çok zor olacağını da vurguluyordu.
Yetkililer Sophia’nın gizemli bir kazaya kurban gitmiş ya da kendi hayatına son vermiş olabileceğini de öne sürdü. Ancak deliller hiçbir teoriyi desteklemediğinden dosya rafa kalktı.
SOPHIA’NIN ANNESİ İKNA OLMUYORDU
Slijkerman hiçbir şekilde ikna olmuyordu. Diğer delillerin su şişesinden 26 saat sonra birkaç metre uzakta bulunmuş olması, ona bir kandırmaca eseri gibi görünüyordu.
Polislerden birine diğer eşyaların neden aynı gün bulunmadığını sorduğunda, Slijkerman, “Sophia’nın kaybolduğu gece yağmur yağdı, nehirdeki su seviyesi yükseldi. Diğer eşyalar su altında kalmıştı, şişeyi daha yüksek bir yerde bulduk” yanıtını aldı. Ancak özellikle giysilerin ağaç dallarında yani şişenin olduğu yerden çok daha yukarıda bulunmuş olması bu açıklamayı boşa çıkarıyordu. Olay yeri fotoğrafları da Slijkerman’ın şüphelerini destekliyordu. Zaten nehrin bir gecede yarım metre yükselip yeniden alçalması da olası değildi.
Bu şüphelerini Hollanda polisiyle paylaşan Slijkerman, aldığı yanıtla haklılığından bir kez daha emin oldu. Polisler de kanıtların manipüle edildiği ya da oraya sonradan yerleştirildiği görüşündeydi.
İsminin açıklanmaması kaydıyla The Daily Beast’e konuşan ve davayı yakından bilen bir emekli cinayet masası dedektifi, “Birçok kayıp vakasında ‘suç mahali’ olmaz. Sophia’nın külotu nasıl ağaçta 5 metre yukarıya nasıl çıktı? Su şişesi bulunurken yakındaki diğer eşyalar nasıl bulunamadı? Bulunan ayakkabısı neden o kadar temizdi? Pantolonunun parçaları oraya nasıl gitti. Pantolonun geri kalanı ve diğer giysiler nerede? Bu olay yeri birçok soruya yol açıyor” dedi.
Emekli polis suç mahalinin bir mizansen olabileceğini öne sürdü.
Ormanda bulunan pantolon parçalarının görüntüsü elle yerleştirilmiş izlenimi veriyor
DNA TESTLERİNDE BİR ERKEĞE AİT ÖRNEKLER BULUNDU
Bilimsel bulgular da Slijkerman’ın ve emekli polisin şüphelerini destekliyor.
Hollanda hükümetinin bulunan kişisel eşyalar üzerinde gerçekleştirdiği DNA testinde sadece Sophia’nın kimliği teyit edildi. Soruşturmayı yeniden açan Uganda makamlarının yapılacağını duyurduğu DNA testinin sonucu da henüz kamuoyuyla ve aileyle paylaşılmadı. Ancak Slijkerman’ın kendi imkânlarıyla yaptırdığı DNA analizi, endişe verici sonuçlar ortaya koydu.
ABD’de bulunan Bağımsız Adli Bilimler Hizmetleri (IFS) isimli özel laboratuvarda yapılan analizlerde, eşyaların üzerinde 28 kişiye ait DNA izleri bulundu. Bunlar arasında arama kurtarmaya katılan park görevlileri, polisler ve Sophia’nin ebeveyni de vardı. Ancak bir örneğin kime ait olduğu tespit edilemedi. Laboratuvarın yöneticisi Richard Eikelenboom, yazdığı raporda birden fazla delilin üzerinde bulunan bu Y kromozomu alellerinin, bir (belki de birden fazla) erkeğe ait olabileceğini belirtti.
Raporda, “Bu erkek ya da erkeklerin Sophia’nın kaybolmasında nasıl bir rol oynadığı sorusu doğmaktadır” ifadesi kullanıldı.
Dahası bu DNA izlerinin varlığının, intihar, kaza ya da hayvan saldırısı ihtimallerini ortadan kaldırdığı sonucuna varılarak, “Kimliği belirsiz bir erkeğin ya da erkeklerin DNA’sının Sophia Koetsier’ın giysi parçalarında, iç çamaşırında, sağ ayakkabısında ve ayakkabı tabanında bulunmasının mantıklı bir açıklaması yoktur” dendi.
İntihar ya da kaza süsü verilmiş cinayetler alanında dünyanın en önde gelen uzmanlarından biri olan Dr. Claire Ferguson yorumlarını The Daily Beast’le paylaştı. Avustralya’da bulunan Queensland Teknoloji Üniversitesi’nde görev yapan Ferguson, şüphelinin öğrenci merkezini ve çevresini iyi bilen biri olması gerektiğini söyledi. Ferguson, “Bu kişi ya da kişiler, bir suç mahali olduğu bilinen ve her zamankinden daha fazla gözetim altında tutulan bölgeye kanıt yerleştirebilecek kadar rahattı. Bu durum bölge ve soruşturma hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir” dedi.
SOPHIA ARKADAŞLARIYLA BİR TARTIŞMA YAŞADI
Slijkerman, stajının sonunda kızını ziyaret etmek üzere Uganda’ya gitmiş ancak safariye katılmamıştı. Kızının kayıp haberini aldığında halen Kampala’da olan Slijkerman, 36 saatten daha kısa bir sürede milli parka ulaşmayı başardı. Sophia’nın arkadaşlarıyla beraber gençlik merkezine giden Slijkerman, karmakarışık bir ortamla karşılaştığını belirtti.
Bunun üzerine Slijkerman, kızının arkadaşları Sandra van Dalen ve Nina Smeets ile üçlünün bindiği aracın şoförü David Atubo ile konuşmayı denedi. (Üç isim de kişilerin kimliğini korumak amacıyla The Daily Beast tarafından değiştirildi. Üçü de yorum taleplerine olumsuz yanıt verdi ya da yanıt vermedi.)
Slijkerman, seyahatte sorunlar yaşandığını biliyordu. Sophia’nın kaybolduğu saatlerde Nina kendisini aramış ve “Endişeliyiz, erken dönebiliriz” demişti.
Arkadaşların arasında ne yaşandığı net değil. Sandra, Uganda polisine verdiği röportajda tuvalete gittiklerinde Sophia çantalarına göz kulak olmadığı için tartıştıklarını anlatmış ama Hollanda polisine verdiği ifadede bunu söylememişti. Diğer yandan Atubo da tüm kapıların açık olduğunu ve Sophia’nın tuvalette olmadığını dile getirmişti ancak onun bulunduğu noktadan tuvaletleri görmek çalılar nedeniyle imkânsızdı.
Yetkililer Sophia’nın arkadaşlarını ve şoförü kısa süre içinde şüpheliler listesinden çıkardı. Zira hem Sophia’nın başına gelenlerde bir parmakları olduğuna dair bir delil yoktu hem de o saatlerde nerede olduklarına tanıklık edebilecek birçok kişi vardı.
DELİLLERİN ANALİZİNDE GEÇ Mİ KALINDI?
Diğer yandan Slijkerman’a göre, Uganda polisi yeterince kapsamlı bir soruşturma yürütmedi. Olay yerini ancak dördüncü gün kordon altına alan polis, arama kurtarma köpeklerine Sophia’nın bir eşyasını koklatmadığından, bir sonuç elde edilememişti. Üstelik polis sadece yazılı ifade almakla yetinmiş herkesi tek tek sorgulamamıştı.
Dahası bulunan delillerin analiz için başkent Kampala’ya gönderilmesi bir aydan fazla zaman almıştı. Nihayetinde Hollanda Büyükelçiliği’nden bir yetkili bölgeye gidip delilleri teslim almak zorunda kalmıştı. O noktada da deliller sonuçları etkileyecek bulaşmaları önleyecek şekilde paketlenmemiş, bir kâğıt torbaya rastgele yerleştirilerek teslim edilmişti.
Slijkerman’ın iddiasına göre, üst düzey bir Ugandalı yetkili kendisine soruşturmanın yeterince iyi yürütülmediğini itiraf ederek, “Benim için bu davanın ciddiye alınmadığı ve yerel düzeyde gereğinden uzun kaldığı çok açık” ifadelerini kullanmıştı.
Diğer yandan Hollanda makamları da Ugandalı mevkidaşlarına destek vermekte yetersiz kaldı. Hollandalı emekli polis dedektifi, The Daily Beast’e yaptığı açıklamada, Hollanda vatandaşlarının ülke dışında karıştığı olayların, yerel güvenlik güçlerine bırakıldığını belirtti.
Sophia’nın bozuk para çantasının içi boştu
YAKINDAKİ KAMPTA KALAN 400 STAJYER VARDI
Sophia’yı arama faaliyetleri aşağı yukarı bir hafta sürdü. Bir insansız hava aracı, bir helikopter ve birden fazla teknenin de destek verdiği aramalarda, başka bir delile ulaşılamadı. Ortada bir zanlı da olmadığından yetkililer kaza hükmü verdi.
Ancak Slijkerman, halen göze görünenin ardında bir şeyler yattığına inanıyor. Bu nedenle yıllardır işin peşini bırakmayan Slijkerman, defalarca Uganda’ya gitti, yetkililerle görüştü, çeşitli tanıklar buldu ve nihayet yeni ipuçları ortaya çıkardı.
Slijkerman’ın park korucularıyla yaptığı konuşmalarda, elde ettiği en önemli bilgi şuydu: Sophia’nın kaybolduğu dönemde UWA öğrenci merkezi ıssızlığın ortasında bir yer değildi. Aynı anda hem çok sayıda UWA eğitmenine hem de bir eğitim programına katılmış olan çok sayıda Uganda Halk Savunma Güçleri (UPDT) askerine ev sahipliği yapıyordu.
Dahası 2 kilometre kuzeydeki bir başka kampta da 400 UWA stajyeri kalıyordu. Yani Sophia ve arkadaşları çalılık arazide yalnız değildi. Bölgede birçok erkek vardı ve bunların ifadeleri alınmamış, Sophia kaybolduğu sırada nerede oldukları kesinleştirilmemişti.
UGANDA MAKAMLARININ DNA ANALİZİNİN SONUÇLARI HENÜZ BELLİ DEĞİL
Slijkerman, 2020’de Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni’den bir görüşme randevusu almayı başardı. Museveni soruşturmanın derhal yeniden açılması için emir verdi ancak Covid-19 pandemisi çalışmalara sekte vurdu.
Ardından 2022’de CID’nin bir önceki direktörü görevini bırakma arifesinde verdiği bir televizyon röportajında Sophia’dan bahsetti. Onun yerine göreve gelen CID direktörü Tom Magambo da soruşturmayı yeniden açma kararı aldı.
Magambo, geçen yıl Eylül ayında ülkede yayınlanan New Vision gazetesine verdiği röportajda bu soruşturma için bir özel görev gücü kurulduğunu, İngiltere’den ve İsrail’den uzmanlar getirtildiğini, 4 aydır süren çalışmaların nihayete ermek üzere olduğunu bildirdi.
Bu raporun park çevresindekilerin yeminli ifadelerinin yanı sıra bir DNA analizinden oluşması bekleniyordu. Ancak Uganda makamları şu ana kadar Slijkerman’a ya da kamuoyuna konuyla ilgili bilgi vermiş değil.
Slijkerman bu süreçte Uganda ziyaretlerini sürdürdü ve nihayet kritik bir tanığı ve ikna edici yeni bir delili açığa çıkarmayı başardı. Bu iki gelişme Sophia’nın kayboluşunda bir insan eli olmadığı yönündeki teorinin değişmesini sağlayabilir gibi görünüyor.
SOPHIA’NIN DURUMU SORUŞTURMAYI ETKİLEDİ Mİ?
CID’nin soruşturmayı yeniden açma kararı ve kaza teorisini destekleyecek delil olmaması düşünüldüğünde, Uganda polisinin cinayet ihtimalini neden hemen elediğini anlamak güç.
Burada Sophia’nın yolculuğun başında arkadaşlarıyla paylaştığı, onların da ifadelerinde polise söylediği bipolar teşhisinin etkili olabileceği düşünülüyor. Polis bu nedenle Sophia’nın intihar etmiş olabileceği ihtimaline ağırlık verirken, Slijkerman bunun “kurbanı suçlamak” olduğunu söyledi.
Bununla birlikte Sophia’ya konan teşhisin, bipoların sadece aşırı enerji ve hareketlilikle kendini gösteren, depresif boyutu olmayan bir versiyonu olduğunu belirten Slijkerman, manik dönemlerin de nadir görüldüğünü, kısa sürdüğünü ve Sophia’nın derslerini asla etkilemediğini belirtti. Ancak Sophia’nın safari sırasında bir manik döneme girmiş olabileceğini belirten Slijkerman, bunun stres ve yorgunluktan kaynaklandığını, zira kızının yoğun temposu nedeniyle dinlenme fırsatı bulamadığını ifade etti. Buna ek olarak Sophia’nın aldığı sıtma önleyici ilacın da uykusuzluk gibi yan etkileri olduğu biliniyor.
Slijkerman, “Manik dönemlerde Sophia, alana ihtiyaç duyar ve kendisine dinlenmesini söyleyen insanlardan uzaklaşıp neredeyse hiç tanımadığı kişilerle vakit geçirir. Bu insanlar işin aslını bilmedikleri için Sophia’yı çok neşeli, enerjik, eğlenceli biri olarak görür” diye konuştu ve ekledi:
“Arkadaşlarıyla yaşadığı gerginliklerden bıkan Sophia, oradan ayrılıp başkalarıyla tanışmış ve bir yerlere girmiş olabilir. Gönüllü başlayan bir durum, bir noktada gönülsüze dönmüş olabilir.”
AŞIRI HAREKETLİ TAVIRLARI DİKKAT ÇEKMİŞTİ
Nitekim Sophia’nın kaybolmasından 2 gün önce kaldıkları Kidepo Milli Parkı’ndaki neşeli, hareketli ve sosyal tavırları, gece geç saatlerde odasından çıkıp sabaha kadar hiç uyumaması gibi ayrıntılar da manik dönemde olduğuna işaret ediyordu.
Sandra ve Nina, bu durumu Slijkerman’a haber vermeyi düşündüklerini söyleyince Sophia annesini endişelendirmek ve seyahatini yarıda bırakmak istemediği için onlara engel olmuştu. Gün içinde başka tuhaflık da yaşanmayınca Sophia’nın arkadaşları annesini aramaktan vazgeçmişti.
Bu durum şoför David Atubo’yu rotayı değiştirmeye de yöneltmişti. Grup, Kitgum kasabası yerine imkânların daha fazla olduğu Gulu şehrine gitmişti. Sophia burada iyi uyumak istediği gerekçesiyle ayrı bir odada kalmıştı ancak Slijkerman bu tercihin grup içinde yükselen tansiyondan da kaynaklanabileceğini söyledi.
Sophia o geceyi Amsterdam’daki arkadaşlarıyla mesajlaşıp yılbaşı planları yapmakla geçirmişti. Son olarak kaldıkları misafirhanenin terasında bir adamla konuşmuştu. Slijkerman’ın 2017’de bulup görüştüğü bu adama göre, Sophia, “Erken yatmam lazım, yarın sabah erkenden kalkıp Murchison Şelalesi’ne gideceğiz” demişti.
ARKADAŞINI “PEŞİMDEN GELME” DİYE UYARMIŞTI
Ertesi sabah yola çıkan grubun çektiği videolarda Sophia normal ve sakin görünüyordu. İlerleyen saatlerde ise yabancılarla diyalog kurmaya, hızlı hızlı konuşmaya ve sık sık soru sormaya başlaması dikkat çekiyordu. Daha sonra bir noktada grup içinde gergin bir diyalog baş göstermişti. Videoda Sophia’nın, “Gerçekten ölmek isteyecek kadar aptal olduğumu, hayattan yorulduğumu mu düşünüyorsunuz? Sizi dinliyorum, belki yanlış yorumluyorum ama dediklerinizi ben böyle anlıyorum” diyerek ağladığı görülüyordu.
Yemek molası verdiklerinde Sophia gruptan ayrılıp yine yabancılarla konuşmaya başlıyor, hatta kendisini aramaya giden Sandra’yı bir videoda “Sürekli peşimden gelme” diyerek uyarıyordu.
Kampa vardıktan sonra üç arkadaş tekne turuna çıkmıştı. Burada da Sophia, Sandra ve Nina’dan ayrı zaman geçirmiş, annesini telefonla aramıştı. 9 dakikalık bu konuşma Slijkerman’ın kızının sesini son duyuşu oldu.
Teknedeki diğer yolculara göre Sophia, turun yarısını tuvalette geçirdi. Midesini bozduğunu söylemişti ama Slijkerman’a göre asıl amacı yalnız kalmak, dinlenip sakinleşmekti.
ARKADAŞLARI SEYAHATİ KISA KESİP KAMPALA’YA DÖNMEYE KARAR VERİNCE…
Teknede yaşanan bir olay da çok konuşuldu. Kaptan Dennis Okello’nun aktardığına göre, Sophia bir kapağı açıp kapalı bölmede bulunan iki benzin bidonunu ortaya çıkardı. Hatta bidonlardan birinin kapağıyla oynadı. Sandra ve Nina’ya göre amacı bidonların düzgün saklanmadığını göstermekti ancak Uganda polisi bu hareketi Sophia’nın dengesiz ve irrasyonel tavırlarının bir örneği olarak öne çıkardı. Teknedeki görgü tanıklarının ve kaptanın söyledikleri ise polis raporlarındaki ifadelerin abartılı olduğuna, Sophia’nın iyi göründüğüne işaret ediyordu.
Tekne turunun sonunda, Nina şoför Atubo’ya, kendisinin ve Sandra’nın artık Sophia’yla yolculuk etmek istemediğini ifade etti. Bunu Sophia’ya söylememişlerdi ancak genç kadının durumu hissedip arkadaşlarının kendisine sırt çevirdiğini düşünmüş olması mümkün.
Hep birlikte saat 18.00 gibi UWA öğrenci merkezine ulaşıp kulübelerine yerleştiklerinde Nina telefonla Slijkerman’ı arayıp seyahati bitirme ve Kampala’ya dönme kararı aldıklarını bildirdi. Slijkerman, “Ne dediğini anladım ve Sophia’yı bu plandan haberdar etmemelerini istedim çünkü kabul etmeyecek, direnecekti” diye konuştu.
Bu telefon görüşmesi 18 dakika sürdü ve Sophia da tam bu dakikalarda ortadan kayboldu. Muhtemelen seyahati kısa kesme planı yapıldığından şüphelenmiş, bu nedenle de ortamdan uzaklaşmak istemişti. Arkadaşları Sophia’nın yokluğunu fark ettiklerinde arabalarının müzik çalarında en sevdiği şarkıyı açıp duyup gelir umuduyla saatlerce döndürdüler ancak nafile, Sophia’dan iz yoktu.
İki buçuk saat sonra, 21.00 sularında Nina bir kez daha Slijkerman’ı arayıp bir annenin hayatta alabileceği en kötü haberi verdi. Sophia kayıptı ve bulunamıyordu. 8 yıldır devam eden kâbus başlamıştı…
ANNE KRİTİK BİR TANIĞA ULAŞTI
Yıllar süren çabaların, harcanan binlerce doların sonunda Slijkerman kritik bir tanığa ulaştı. Bu kişi emekli bir UPDF subayı olan Yüzbaşı Mukasa’ydı. (Haberde ismi değiştirilmiş.)
O sırada UWA eğitmeni olarak görev yapan ve genç park korucularını eğiten Mukasa, Uganda polisine iki kez ifade vermişti. İki ifadesinde de kısa süreliğine bir “beyaz kızla” konuştuğunu, sonradan bu kızın kayıp olduğunu öğrendiğini belirtiyordu.
Ancak ikinci ifadede ufak bir detay vardı. Dediğine göre, Sophia’yla konuşan tek kişi o değildi. Yüzbaşı Joseph (Haberde ismi değiştirilmiş.) diye birinin de aynı şekilde Sophia’yla konuştuğunu belirtiyordu Mukasa. Ancak bu kişi polis tarafından sorgulanmamıştı. Slijkerman bu iki adamla konuşması gerektiğine karar verdi. Ancak bu hiç kolay değildi. Zira adamlar başka yerlere gönderilmişti ama Slijkerman’ın pes etmeye niyeti yoktu.
Önce 2021 sonbaharında Joseph’i buldu. Dediğine göre adam kendisine karşı çok kaçamak davranmış ve Mukasa’nın ifadesini reddetmişti. Sophia’yı hiç görmediğini söylüyordu. Mukasa’yı bulmak daha da zor oldu ancak Slijkerman nihayet bu yıl Şubat ayında bu adama da ulaştı. Yardımsever bir tavır sergileyen Mukasa, polise verdiği ifadeyi tekrarladı Slijkerman’a. Dediğine göre Joseph’le birlikte verandada otururken Sophia önlerinden geçip onlara selam vermiş ve tuvaletin yerini sormuştu. Ardından da o yöne doğru gitmişti. Mukasa, Sophia’nın elindeki su şişesini bile hatırlıyordu. Söylediği bir diğer dikkat çeken şey de şuydu: Sophia kaybolduktan sonraki ilk aramalara Joseph katılmamıştı.
(UPDF yetkilileri, Mukasa ve Joseph’le görüşme taleplerine yanıt vermedi.)
BUNDAN SONRASINI UGANDA MAKAMLARI BELİRLEYECEK
Slijkerman da görüşmeye giderken kendisine eşlik eden Ugandalı arkadaşı da Mukasa’nın samimiyetine ve doğruyu söylediğine ikna olmuştu. Slijkerman, tespit ettiği bu tutarsızlığı Uganda makamlarına bildirdiğini ancak CID’den gelişmelerle ilgili bir bilgi alamadığını belirterek, “Polisin Joseph’le görüştüğünü varsayıyorum ama soruşturmanın bulgularından hiçbir şekilde haberdar değilim” dedi.
Slijkerman’a göre bundan sonrasını yeni ortaya çıkan deliller karşısında CID Direktörü Magambo’nun tavrı belirleyecek. Slijkerman, Uganda makamlarının Joseph’i bulmasında kendisine yardım ettiğini ve soruşturmayı sürdüreceklerini umduğunu belirtti. Bununla birlikte kızının halen hayatta olduğuna inanan anne, bu yıl yeniden Uganda’ya gitmeyi ve çabalarını sürdürmeyi planladığını söyledi.
Yetkililerin yaklaşımından bağımsız olarak, doğruları ortaya çıkarmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceğini belirten Slijkerman, “İnsanlar açık uçlu hikâyeleri sevmezler. Kendileri bir son uydurup hayatlarına devam etmek isterler. Ama biz hayatımıza devam edemiyoruz. Atlatabileceğimiz bir şey yok, travmamız sürüyor. Her gün. Belki de ömrümüzün sonuna kadar” diye konuştu.
The Daily Beast’e konuşan yabanda hayatta kalma eğitmeni Thomas Coyne, Sophia’nın bir hayvan saldırısında ölmüş olma ihtimaliyle ilgili soruya, “Ben bunun hayvan saldırısı süsü verilmiş bir cinayet olduğuna inanıyorum” dedi. Özellikle Sophia’nın pantolonunun parçalarının, arama ekipleri tarafından kolayca görülecek şekilde yerleştirildiğine dikkat çeken Coyne, “Sophia’nın bıağı yoktu. Bu giysiler önce kesilmiş sonra yırtılmış. Bir insanın bir pantolonu bu şekilde parçalaması kolay değildir” dedi. Su aygırlarının insan yemediğine dikkat çeken Coyne, timsah senaryosunun içinde kumaş parçaları bulunan dışkı bulunamadığı için gerçek olamayacağını belirtti. Coyne, Sophia’nin giysi parçalarını dönüş yolunu bulabilmek için işaret olarak kullandığı teorisini reddederek, “Öyle olsaydı göz hizasına koyardı, yere kütüklerin üstüne değil” dedi. Sophia’nın eşyalarının kampın yakınında bulunduğunu, arkadaşlarının da Sophia’nın sevdiği şarkıyı çaldığını hatırlatan Coyne, genç kadının yolunu bu şekilde kolayca bulabileceğini çünkü ormanda sesin çok uzaklardan duyulabildiğini söyledi. Coyne son olarak alt giysilerinin ve ayakkabıların parçalarının bulunduğunu, bunların ortalığa yayılma şeklinin de bir hayvan saldırısını düşünme amacı taşıdığına inandığını belirtti.
The Daily Beast’in “New Clues Could Solve Case of the Dutch Girl Lost in Africa” başlıklı haberinden derlenmiştir.